Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir?
Diyabet Nedenleri, Risk Faktörleri, Belirtileri, Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Günümüz hastalıkları arasında ön sıralarda yer alan diyabet (şeker hastalığı), ölümcül birçok hastalığın oluşumunda ilk sırada rol oynayan ve çok yaygın olarak görülen bir hastalıktır.
Halk arasında Şeker Hastalığı, tıp dilinde Diabetes Mellitus olarak adlandırılan diyabet hastalığı; kandaki şeker düzeyini dengeleyen insülin hormonunun eksikliği ve/veya yeterince salgılanmasına rağmen vücutta kullanılamaması sonucu oluşan ve hiperglisemi diye adlandırılan kan şekeri yüksekliği ile seyreden, kronik, ilerleyen ve ömür boyu süren bir hastalıktır.
Sağlıklı bir bireyde kan şekeri düzeyi açlık halinde 70-100 mg/dl, tokluk halinde (yemekten 2 saat sonra) 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaz. Açlıkta veya toklukta ölçülen kan şekeri düzeyinin bu değerlerin üstünde olması diyabetin varlığını gösterir.
Kan Şekeri Nedir? Kan Şekeri Yüksekliği (Hiperglisemi) Nasıl Oluşur?
Kan şekeri (glukoz), vücudun temel enerji kaynağıdır ve iki yolla elde edilir:
- Karbonhidrat içeren besinlerle (dış kaynaklı),
- Karaciğerde depolanmış halde ve gerektiğinde kana verilerek (iç kaynaklı).
- Karaciğer ve böbrek tarafından da sürekli olarak üretilebilir.
Özellikle karbonhidrat içeren besinlerin çoğu vücutta enerji için kullanılmak üzere glukoza dönüştürülür. Dalağın üst kısmında yerleşik bir organ olan pankreas, kas ve diğer dokuların kandan glukozu alıp enerji olarak kullanmalarını sağlayan insülin hormonu üretir. İnsülin, vücutta enerji dengesini ve kandaki şeker seviyesini düzenleyen ve pankreas tarafından salgılanan hormonlardan biridir. Besinlerle kana geçen glukoz, mideye, oradan bağırsaklara geçer, emilerek kana karışır ve insülin hormonu aracılığı ile hücrelere girer. Hücreler glukozu yakıt olarak kullanır. Glukoz miktarı vücudun ihtiyacından fazla ise karaciğerde ve yağ dokularında depolanır.
Pankreasın yeterli miktarda insülin hormonu üretememesi ya da üretilen hormonun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda (insülin direnci nedeniyle), enerjiye dönüşmesi gereken glukoz kanda birikerek kan şekerinin yükselmesine neden olur. Bu durum ağız kuruması, kilo kaybı, çok su içme ve çok yemek yeme şeklinde belirtiler ile kendini gösterir.
Kan Şekeri Sürekli Yüksek Seyrederse Hangi Belirtiler Olur?
Çok idrar yapma, Sık idrara çıkma: Pankreas tarafından insülin üretilememesi ya da insülin direnci nedeniyle hücreler tarafından enerji olarak kullanılamayan ve kanda biriken glukoz (şeker) belli bir düzeyden sonra böbreklerden idrar yolu ile atılmaya başlar. İdrarla atılan şeker beraberinde suyu da sürükleyeceğinden kişi çok miktarda ve sık idrar çıkarmaya başlar.
Çok su içme: İdrarla aşırı su kaybedilince aşırı su içme ihtiyacı duyulur.
Zayıflama: Alınan gıdalardan yararlanamayan vücut hücreleri enerji kaynağı olarak depolardaki yağları yakıt olarak kullanmaya başlar ve kişi zayıflar.
Bu belirtilerin ortaya çıkması için gereken süre, pankreas bezinin beta hücrelerindeki tahribatın miktarına ve yıkım hızına bağlıdır. Tahribat haftalar, aylar, hatta yıllar boyunca sürebilir. Tahribatın hızlı ve kısa sürede tamamlandığı durumda vücut enerji ihtiyacı için kendi proteinlerini ve yağlarını kullanmak zorunda kalır. Özellikle yağların aşırı yakımıyla oluşan ketonlar vücut için zararlı atıklardır. Vücutta biriken keton cisimcikleri Diyabetik Ketoasidoz (DKA) denilen tıbbi acil bir tabloyu meydana getirirler. Sıklıkla Tip 1 diyabetlilerde görülse de özel durumlarda her diyabetli DKA ile karşılaşabilir. Ketoasidozun belirtileri, karın ağrısı, hızlı solunum, aşırı halsizlik ve yorgunluktur. Böyle bir durumda derhal acil olarak hastaneye başvurmak gerekir.
Kan Şekeri Yüksekliği ve Diyabet İlişkisi
Kan şekeri yüksekliği olan her kişi diyabet hastası değildir. Ancak, diyabet tanısı konulabilmesi için mutlaka hiperglisemi olmalıdır. Açlık kan şekerinin 100 mg/dl üzerinde olması hiperglisemi; 126 mg/dl üzerinde olması ise diyabet hastalığı olarak değerlendirilir.
Diyabet Çeşitleri
Diyabetin birkaç çeşidi bulunmakla birlikte yaygın olarak;
- Tip 1 Diyabet (İnsülin Bağımlı)
- Tip 2 Diyabet (İnsüline Bağımlı Olmayan)
şeklinde görülür.
Az görülmekle beraber bunlar dışında; Gestasyonel Diyabet (Gebelik Diyabeti), Pre-Diyabet (Gizli Şeker Hastalığı) ile beraber bazı genetik bozukluklarla ortaya çıkabilen (LADA) Yetişkinlerde Latent Otoimmün Diyabet ve (MODY) Gençlikte Ortaya Çıkan Erişkin Tip Diyabet gibi alt tipleri de mevcuttur.
Tip 1 Diyabet ile Tip 2 Diyabet Arasındaki Farklar
Tip 1 Diyabet | Tip 2 Diyabet |
Genellikle çocuk ve ergenlerde görülür. | Genellikle erişkinlerde görülür. Son yıllarda çocuk ve ergenlerde obezite ile birlikte görülmektedir (en sık ergenlik dönemi sonrası). |
Zayıf ya da normal kilodadırlar. | Çoğunluğu obezdir. |
İnsülin üretimi olmadığı için insülin kullanmak zorundadırlar. | Hap ya da insülin kullanırlar |
Tip 1 Diyabet
Tip 1 diyabet otoimmün bir hastalıktır. Genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkan, pankreasta insülin üretiminin yetersiz olması veya hiç olmamasından kaynaklanan ve dışarıdan insülin alımının zorunlu olduğu diyabet hastalığı türüdür. Tip 1 diyabetli şeker hastaları genellikle insülini hiç üretmemektedirler. İnsülin eksikliği nedeniyle kan şekeri değerleri yüksek seviyelerde seyreder.
Tip 1 diyabet, belirtileri hızla ortaya çıkan, çabuk ilerleyen ve hemen insülin tedavisi başlanmadığında ciddi sonuçlara yol açabilen bir hastalıktır.
Eskiden insüline bağımlı, genetik olarak yönlendirilmiş ya da erken başlangıçlı diyabet olarak da adlandırılan Tip 1 Diyabet genellikle çocukluk ya da genç erişkin yaşlarda ortaya çıktığı için Juvenil Diyabet olarak da adlandırılır.
Tip 2 Diyabet
Tip 2 diyabet, insüline bağımlı olmayan ya da geç başlangıçlı diyabet olarak da adlandırılır. Tip 2 şeker hastalarının genellikle dışarıdan insülin alımına ihtiyaçları yoktur. Diyetlerini kontrol ederek, düzenli egzersiz yaparak, ilaç veya insülin alarak şekerlerini kontrol edebilirler.
Tip 2 diyabet, 45 yaşından büyük şişman kişilerde daha yaygındır. Bununla birlikte, artan obezitenin bir sonucu olarak, çocuklarda ve genç erişkinlerde de yaygın hale gelmektedir. Diyabetin en yaygın tipi olup tüm diyabetlilerin %90-95’ini oluştururlar.
Tip 2 diyabetli kişilerde erken tanı ve tedavi yapılmazsa ölüme bile yol açabilen ciddi rahatsızlıklar gelişebilir. Tüm dünyada milyonlarca kişi hastalığını bile bilmeden veya yeterli tıbbi bakıma ulaşmadan Tip 2 diyabetli olarak yaşamaktadır.
Gestasyonel Diyabet – Gebelik Diyabeti
Gestasyonel diyabet, gebeliğin 24. haftasından sonra ortaya çıkan kan şekeri yüksekliğidir. Plasentadan (bebeğin eşi) salgılanan bir hormon (human placental laktojen) nedeniyle gebenin kan şekeri yükselir, bu nedenle daha önce diyabet belirtisi olmadığı halde gebelik boyunca diyabetik olabilir. Genellikle hamilelik sonrası normal düzeylere düşer. Ancak, tedavisi özellikle bebeğin sağlıklı gelişimi açısından büyük önem taşır. Tedavi edilmezse bebek zamanından önce irileşir (tosuncuk) ve erken doğar.
Tüm hamile kadınlarda 24 ile 28 hafta arasında 75 gr şeker yükleme testi 3 saatlik yapılmalı ve gestasyonel diyabet (gebelik diyabeti) aranmalıdır.
Diyabetin Yol Açtığı Zararlar (Komplikasyonlar)
Diyabet hastalığında tedavi ilkelerine uyulmadığında, kan şekeri kontrolünün sağlanamaması kısa ya da uzun dönemde sağlık sorunları oluşturur. Şeker hastalığı damarlarla birlikte sinirlerin de hasar görmesine neden olabilir. Bu hasarlar komplikasyon olarak tanımlanır. Diyabetin akut ve kronik komplikasyonları hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabetli bireylerde görülebilir.
Diyabet nedeniyle oluşabilen kronik hastalıklar şunlardır:
- Kardiyovasküler hastalık (Dolaşım sistemi hastalığı): Diyabetli kişiler arasında en başta gelen ölüm sebebidir. Diyabetli kişilerde kalp hastalığı ya da inme riski 2-5 kat daha fazladır. Bacaklardaki damarlar da etkilenerek, nöropatiyle beraber amputasyona (uzuv kayıplarına) yol açabilir.
- Diyabetik Retinopati (Göz hasarı): Yetişkinlerdeki körlük ve görme bozukluğunun önde gelen sebebi şeker hastalığıdır. 15 yıl boyunca diyabetik olan, şekeri kontrolsüz kişilerin %2’si kör olurken, %10’unda ağır görme bozukluğu gelişir.
- Nefropati (Böbrek hasarı): Kontrolsüz tip 1 diyabetli kişilerin %40’ında 50 yaşına geldiklerinde diyaliz ve/veya böbrek nakli gerektirebilecek, ağır böbrek hastalığı gelişebilecek kadar tehdit edicidir.
- Nöropati (Sinir hasarı): Diyabetli kişilerin en az yarısını etkileyen diyabetik sinir hastalığı, bacaklarda ve ayaklarda duyu kaybına yol açabilir ve bu da ayak yarası ve bacak kesilmesi ile (amputasyon) sonuçlanabilir.
- Diyabetik ayak yaraları
- İmpotans (Cinsel güçsüzlük): Diyabetik sinir hastalığı iktidarsızlığa da yol açabilir.
Diyabet ciddi bir hastalık olmakla beraber uygun beslenme tedavisi, medikal tedavi, düzenli egzersiz ve diyabet eğitimi ile sağlıklı ve uzun bir yaşam sürebilmek mümkündür.
Diyabet Belirtileri Nelerdir?
Hem Tip 1 Diyabet hem de Tip 2 Diyabet aynı uyarı işaretlerinden bazılarını paylaşırlar. Bunların arasında başta normal öğünlerin tüketilmesine rağmen hissedilen açlık ve yorgunluk hissidir. En yaygın erken belirti ise artan susuzluk hissi ve sık sık idrara çıkmaktır. Bu başlangıç belirtileri çoğunlukla yüksek kan şekeri düzeyinin bilimsel adı olan hiperglisemi ile bağlantılıdır.
Genel olarak diyabetin belirtileri aşağıdaki gibidir:
- Artan açlık
- Artan susuzluk
- Kilo kaybı
- Sık idrara çıkma
- Bulanık görüş
- Aşırı yorgunluk
- İyileşmeyen yaralar
Ayrıca erkeklerde cinsel istekte azalma, erektil disfonksiyon (sertleşme sorunu) belirtileri ortaya çıkarken kadınlarda ise idrar yolu enfeksiyonları, maya enfeksiyonu ve kuru, kaşıntılı cilt lezyonları gibi belirtiler görülebilmektedir.
Çocuklarda Diyabet Belirtileri – Bebeklerde Şeker Hastalığı
Bebeklerde ve çocuklarda da insülin hormonu ile ilgili süreçlerdeki bozulmadan kaynaklanan şeker hastalığı belirgin bazı belirtilerle ortaya çıkmaktadır:
- İdrar miktarındaki artış, yatak ıslatma
- Aşırı miktarda susama ve su tüketimi
- Ağız kuruması
- Aşırı açlık hissi
- Yorgunluk
- Kilo kaybı
- Sinirlilik hali ve depresyon
Bunlarla beraber, tedavi edilmeyen veya tedavisi aksayan diyabetli çocuklarda da diyabetik ketoasidoz nedeniyle oluşan bir tablonun yaratacağı aşağıdaki gibi bulgulara da rastlamak mümkündür:
- Bilinç bulanıklığı veya kaybı
- Derin ve hızlı nefes alma
- Cilt kuruluğu
- Karın ağrısı
- Kusma
- Nefeste meyve veya aseton kokusu
Diyabetik ketoasidoz tablosu belirtilerinin ortaya çıkması halinde acilen bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedenleri Nelerdir?
Yapılan birçok araştırmanın sonucunda, diyabet hastalığında genetik ve çevresel nedenlerin birlikte rol aldığı sonucuna varılmıştır. Temelde Tip 1 Diyabet ve Tip 2 Diyabet olarak iki türü bulunan şeker hastalığında hastalığa neden olan faktörler bu türlere göre farklılık göstermektedir.
Tip 1 Diyabet nedenleri arasında yüksek oranda genetik faktörler rol oynamakla birlikte kan şekerinin düzenlenmesinde görev alan insülin hormonunu üretimi yapan pankreas organına zarar veren virüsler ve vücut savunma sisteminin çalışmasındaki aksaklıklar da hastalığa sebep olan etmenler arasındadır.
Bunun yanı sıra şeker hastalığının daha yaygın görülen türü olan Tip 2 diyabetin nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
- Obezite (aşırı kilo)
- Aile bireylerinde diyabet bulunması
- İleri yaş
- Hareketsiz yaşam tarzı
- Stres
- Gebelik sırasında gestasyonel diyabet oluşumu ve normalden yüksek doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirme
Diyabet Tanısı
Bir kişinin diyabetli olup olmadığı Açlık Kan Şekeri (AKŞ) ölçümü veya Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) yapılarak saptanır. AKŞ ölçümü 100-125 mg/dl olması gizli şeker (pre-diyabet) sinyalidir. AKŞ ölçüm sonucunun 126 mg/dl veya daha fazla olması diyabetin varlığını gösterir.
OGTT’de glikozdan zengin sıvı aldıktan 2 saat sonraki kan şekeri değeri önemlidir. İkinci saat kan şekeri ölçümü 140-199 mg/dl ise gizli şeker, 200 mg/dl veya daha yüksek ise diyabet tanısı konulur.
Bunların yanı sıra, son 3 aylık kan şekeri değerini yansıtan HbA1C testinin %7’den yüksek olması da diyabet tanısını işaret eder.
Diyabet Tedavisi
Diyabetin olumlu yanı tedaviye çok iyi yanıt veren bir hastalık olmasıdır. Diyabet tanısından sonra tedavisinin gereklerine uyan, kontrollerini düzenli yaptıran, diyabet eğitimi almış ve yaşam tarzını uyarlayabilmiş hastaların normal ve üretken bir yaşam sürmeleri mümkündür.
Diyabet tedavisinde amaç; kan şekerinizi ve diğer risk faktörlerini (kolesterol ve tansiyon gibi) kontrol altında tutarak, uzun dönemde kronik hastalıkların oluşumuna fırsat vermemektir. Ne ölçüde başarılı olunabileceği yaşınıza, kilonuza, beslenme ve egzersiz alışkanlıklarınıza, çalışma programınıza, önceki sağlık sorunlarınıza, diyabetinizin tipine, sabır ve kararlılık göstermenize göre değişiklik gösterir. Bu, diyabetli hasta için kan şekeri düzeyini sürekli takip etmek, belli yiyecekleri kısıtlamak, kilo vermek ve ilaç ve/veya enjeksiyon yoluyla insülin almak anlamına gelmektedir.
Diyabet tedavi yöntemleri, hastalığın türüne göre farklılık gösterir.
Tip 1 diyabetin tedavisinde değişmez kural insülin tedavisidir. Tip 1 şeker hastalığında insülin kullanmak bir zorunluluktur ve hayat kurtarıcıdır. Tedavinin diğer temel taşları; sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve diyabet eğitimidir. İdeal kan şekeri düzeyinin sağlanması için gün boyu göstereceği özen ve bakım, kişinin kendini iyi hissetmesi ve sağlıklı yaşam sürdürmesi için gereklidir. Hastanın diyeti doktor tarafından önerilen insülin dozu ve planına göre diyetisyen tarafından planlanır. Besinlerin içerdiği karbonhidrat miktarına göre insülin dozunun ayarlanabildiği karbonhidrat sayımı uygulaması ve diyabet teknolojileri (insülin pompası, sürekli kan şekeri ölçüm sistemleri, yapay pankreas) ile birlikte Tip 1 diyabetli bireylerin hayatı oldukça kolaylaştırılabilmektedir.
Tip 2 diyabet tedavisi, tıbbi beslenme tedavisi (beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi), yaşam tarzının değiştirilmesi ve egzersizin yanı sıra genellikle hücrelerin insülin hormonuna duyarlılığını artırmaya veya doğrudan insülin hormonu salınımını artırmaya yönelik oral antidiyabetik ilaçların kullanılmasını içerir. Ancak, bazı Tip 2 diyabetliler kan şekeri düzeyini normal sınırlar içinde tutabilmek için insüline ihtiyaç duyulabilir. Bu durumlarda uygun dozda yapılan insülin enjeksiyonları ile tedavi desteklenir.