KARACİĞER, SAFRA YOLLARI VE PANKREAS CERRAHİSİ
HEPATOPANKREATİKOBİLİYER CERRAHİ
- Karaciğer Kistleri
- Karaciğer Tümörleri
- Safra Kesesi ve Safra Yolları Hastalıkları (Taş, Kist ve Tümör)
- Pankreatitler ve psödokistler
- Pankreasın Kistik Hastalıkları
- Pankreas Kanserleri
Karaciğer sindirim sisteminin ve vücudumuzun en büyük bezidir. Tüm dokular için santral biyokimya laboratuvarı olan karaciğerin birçok fonksiyonu vardır. Vücudun neredeyse her fonksiyonuna katkıda bulunur. Ürettiği, depoladığı ve yaptığı şeyler: safra, besin olarak vücut tarafından kullanılan protein, şeker (glükoz), kolesterol, vitaminler, hormonlar vs. Ayrıca, vücudumuza giren neredeyse her şey (toksik maddeler dahil) karaciğerde temizlenir veya inaktif hale getirilir.
Karaciğerin Kistik Oluşumları
Karaciğer dokusu içinde bulunup sıvı içeriği olan iyi huylu ince duvarlı yapıya basit kist denir. Boyutları genellikle küçük olup tedavi gerektirmez; ancak sayıları çok veya boyutları büyük olup ağrı yapıyorsa seyrek olmakla birlikte cerrahi gerektirebilir. Tedavi olarak kistin çatısını ortadan kaldırmak (İngilizcesi “deroofing”) veya bazı vakalarda kist içeriğini çekmektir (bu durumda tekrarlama söz konusu olabilmektedir).
Türkiye’de sık görülen kist hidatik olarak adlandırılan Echinococcus granulosus isimli parazit tarafından karaciğer (en sık) ve diğer organlarda sıvı içerikli kistler görülebilir. Bu tür kistler içindeki parazitin canlı olduğundan emin olunduysa kesinlikle cerrahi gerektirir. Tedavi seçenekleri arasında Girişimsel Radyoloji tarafından uygulanan PAİR (kiste takılan ince tüp üzerinden kist içeriğinin temizlenmesi ve dışarı alınması) ve kapalı veya açık cerrahi tedavi mevcuttur. Her türlü girişimsel tedavi öncesi ve sonrasında albendazol denen preparat ile ilaç tedavisi verilmelidir.
Karaciğer Apsesi
Vücuttaki diğer organlardan kaynaklanan ciddi enfeksiyonlar karaciğerde içi boş olan püy (irin) ile dolu yapıya sebep olabilir. Bu yapılara apse denir. Bazıları direkt karaciğerde gelişebilmekte. Genellikle bu hastalık bağışıklık sistemi zayıf olan insanlarda gelişebileceği gibi başka organlarda ciddi iltihabi duruma ikincil olarak ortaya çıkabileceği bilinmektedir. Bu durumda tedavi damardan verilen güçlü antibiyotik tedavisi altında cerrahiden ibarettir. Çağdaş şartlarda çoğu orta ve büyük tıbbi kurumlarda ameliyatsız bir şekilde Girişimsel Radyoloji bölümü tarafından drenaj takılması ile tedavi edilir.
Karaciğer Tümörleri
İyi Huylu Karaciğer Tümörleri (en sık görülen)
Hemanjiom, diğer organ ve dokularda görülebildiği gibi karaciğerde sık rastlanan (en sık iyi huylu) iyi huylu tümördür. Kalıtımsal olarak oluşan damar yumağından ibaret bir tümör. Çoğu zaman tedavi edilmez; ancak belirgin ağrı yaptığı veya kan yıkımına (Kasabach-Merritt sendromundaki trombositopeni) yol açtığı zaman cerrahi tedavi düşünülebilir.
Hepatik adenom, iyi huylu, iyi sınırlı tümör olup çoğu zaman tesadüfen başka amaçla çekilen tetkiklerde ortaya çıkar. Herhangi bir neden ile doğum kontrol haplarını (veya steroid hormonları) kullanan insanlarda kullanmayanlara göre daha sık görülür. Bu ilaçların kesilmesi ile birlikte bir kısım hastalarda gerileyebilir. Beş santimetreden büyük tümörlerde kanama ve kötü huylu tümöre dönüşme riski olduğundan cerrahi tedavi düşünülebilir.
Fokal nodüler hiperplazi, karaciğerde ikinci sıklıkla rastlanan iyi huylu tümör. Tesadüfen saptandığı ve radyolojik tetkiklerle net tanı konulduğu zaman (santral skar belirtisi vakaların %80’inde görülür) cerrahi tedavi önerilemeyen bir tümör. Kötü huylu olma potansiyeli literatürde henüz rapor edilmemiştir. Hemajiom ve hepatik adenomda görülen kanama riski mevcut değildir. Ancak belirgin ve başka türlü tedavi edilemeyen karın ağrısı veya net tanı konulamadığı durumlarda bu oluşuma yönelik cerrahi tedavi önerilebilir.
Kötü Huylu Karaciğer Tümörleri
Hepatoselüler karsinom, karaciğerin en sık rastlanılan kötü huylu tümörüdür. Hepatit B ve C zemininde gelişen kronik karaciğer hastalığı, çeşitli nedenler ile ortaya çıkan siroz veya bazı kalıtımsal hastalıklar sonucu ortaya çıkabilir. Gelişmiş ülkelerde bu hastalığın görülme oranı yüz binde beş iken Çoğu Afrika ve güney doğu Asya ülkelerinde yüz binde 70-80 civarında olabilmekte. Tanı koymak için gerekli tetkikler arasında çoğunlukla bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans tomografisi (MR) ve kanda alfa-fetoprotein (AFP) denen belirteç mevcuttur. Bu hastalığa eşlik eden kronik karaciğer hastalığı nedeni ile maalesef, sadece %10-20 hastada cerrahi tedavinin yeri var. Geriye kalan hastaların bir kısmında belli kriterlere uyum sağlandığı sürece karaciğer nakli seçeneği mevcuttur.
Diğer tedavi seçenekleri arasında radyofrekans, mikrodalga ablasyonu, etanol ile skleroterapi, transarteryal kemoembolizasyon mevcuttur. Hepatoselüler karsinom hastası primer olarak Medikal Onkoloji tarafından izlenir.
Kolanjiyoselüler karsinom karaciğer içi safra yollarından kaynak alıp karaciğerin kötü huylu tümörlerinin 2. sıklıkla görülen türüdür. Hastalığın oluşması için gereken risk faktörleri arasında en sık rastlanan patolojiler primer sklerozan kolanjit, koledok kistleri ve sirozdur. Genellikle başka bir sebeple çekilen tetkikte veya kaynağı bilinmeyen metastaz nedeni ile kaynak aranırken tanısı konulur. Cerrahi olarak hastalığın çıkarılması tek radikal tedavidir. Cerrahi seçeneği uygun olmayan vakalarda transarteryal kemo- ve radyoembolizasyon veya kemoterapi verilebilir.
Karaciğer metastazları sindirim sistemi ve diğer sistem organlarından gelen tümöral odaklarına denir. Karaciğere en sık metastaz yapan tümör kalın bağırsak (kolorektal) kanseridir. Tedavi edildiğinde başarı oranları cerrahi yenilikler ve çağdaş ilaçlar sayesinde gittikçe artmaktadır. Kalın bağırsak kanserinin metastazlarına yönelik seçilmiş vakalarda cerrahi tedavi uygulanabilir. İyi sonuçlara ulaşabilmek için hastanın ameliyat öncesi metastaz açısından kapsamlı taranması veya tedavi edilmiş hastalıkta iyi takip edilmesi şarttır. Cerrahi rezeksiyon dışında radyofrekans veya mikrodalga ablasyon tedavileri ve diğer çağdaş yöntemler kullanılabilmektedir.
Safra Kesesi karaciğerde üretilen safranın yoğunlaşmasını sağlayan organdır. Yoğun yağlı içeriği olan yemeklerin yenmesini takiben safra kesesi içindeki konsantre, yani yoğun safra duodenuma (on iki parmak bağırsağına) boşaltılır, sindirimini sağlar.
Kolelitiazis, safra kesesinde veya safra yollarında taşın bulunmasına denir. Klinik olarak belirtisi olan ve sessiz olup tesadüfen saptanan safra taşları olabilmekte. Safra kesesi taş oluşumunun asıl yeri ve kaynağıdır. Seyrek olarak safra taşları bazı kronik safra yolları hastalıklarında ortaya çıkabilir, örneğin, koledok kistlerinde. Ağrı veya başka klinik sıkıntı yapan safra kesesi taşlarında cerrahi tedavi mutlaka yapılmalı. Yapılmadığı zaman ileri yapışıklıklar ve diğer komplikasyonlar nedeni ile hasta atak geçirdikçe laparoskopik (kapalı) olarak ameliyat olma şansı azalıyor. Sessiz safra kesesi taşlarında çeşitli risk faktörleri değerlendirilip bazen ameliyat önerilmeyebilir. Ancak bu kararı cerrah hasta ile birlikte tüm olasılıkları tartışarak verir.
Akut kolesistit – safra taşlarının en sık yaptığı sıkıntıdır. Safra kesesi duvarının iltihaplanmasından ibaret ciddi ağrıya sebep olan ve cerrahi tedavi gerektiren durumdur. Genellikle laparoskopik kolesistektomi (safra kesesinin çıkarılması) uygulanır.
Akut kolanjit ve tıkanma sarılığı – safra taşlarının keseden safra yollarına doğru ilerlemesi ve bunun yüzünden safra yollarının tıkanması ile ortaya çıkan ciddi sıkıntılara (ağrı, tıkanma sarılığı, ateş vs.) yol açan patolojik bir durumdur. Safra yollarının iltihaplanması (akut kolanjit) genellikle hastaneye yatışını takiben damardan antibiyotik tedavisi ve ileri zamanda safra taşlarının safra yollarından çıkarılmasını sağlayan tedaviler gerektirir. En son laparoskopik kolesistektomi yapılır.
Safra kesesi polipi veya poliplerinde cerrahi tedavi polipin 1 cm’den büyük olması veya ultrasonografik takipte büyümenin saptanması üzerine yapılır.
Safra Yolları Tümörleri
Safra kesesi kanseri genellikle geç evrede veya safra kesesinin başka sebeple alındığında tesadüfen saptanır. Geç saptandığında hastalığın tedavisi Medikal Onkoloji tarafından düzenlenir. Tesadüfen saptanan erken evre safra kesesi kanserinde cerrahi tedavisi duruma göre ayarlanır ve karaciğer rezeksiyonu ile lenf nodu disseksiyonundan ibaret olur.
Kolanjiyokarsinom – safra yollarında gelişen kanserlere denir. Çoğu zaman tıkanma sarılığı ile ortaya çıkar ve bir kısım vakalarda cerrahi tedavi uygulanabilmekte.
Pankreas midenin arkasında bulunup önemli sindirim enzimleri ve endokrin hormonları üreten organdır. Endokrin yönü açısından en bilinen pankreas hormonları arasında insülin, glukagon, somatostatin gibi aktif moleküller yer almaktadir. Anatomik olarak pankreasın mide, on iki parmak bağırsak, safra yolları ve dalak ile yakın komşuluğu mevcut.
Akut pankreatit pankreas kanalının bir şekilde tıkanıp bezin dokusunda iltihaplanmasına denir. Akut pankreatit ülkemizde en sık safra taşlarının ortak safra kanalına düşmesi sonucu gelişir. Pankreas kanalı safra kanalı ile aynı noktaya döküldüğü gibi aynı taş tarafından bloke olabiliyor. Tedavisi genellikle ilaç tedavisi ve olasılıkla ERKP/İngilizce ERCP (endoskopik retrograd kolanjiopankreatikografi)’den ibarettir. Ardından safra taşlarına yönelik kolesistektomi (safra kesesi alınması) yapılmalıdır.
Kronik pankreatit çoğunlukla (%70) aşırı alkol tüketimine bağlı olarak çıkar. Alkol dışında safra taşları, hiperkalsemi, Oddi sfinkteri disfonksiyonu dışında kistik fibrozis, primer sklerozan süreçler gibi seyrek sorunlar sebep olabilir. En sık sorun – ciddi ağrı, ağrı kesici, ağrı tedavisi ve cerrahi olarak organın belli kısmını çıkararak tedavi edilir. Nadiren, pankreas kanalındaki taşlar, pankreas kanalını ince bağırsağa bağlayan ve böylece tekrarlayan taş oluşumunu önleyen longitudinal pankreatikojejejunostomi (Puestow prosedürü) adı verilen operasyona yol açan ağrının nedeni olabilir.
Pankreatik psödokist akut pankreatit sonrası belirgin iltihaplanmanın kalıntısı olarak yorumlanabilir. Küçük (6 cm’nin altında) psödokistler takip edilebilirken büyük (6 cm’nin üstünde olup 6 haftadan fazla zaman boyunca sebat eden) psödokistler cerrahi tedavi gerektirebilir. Laparoskopik, açık cerrahi seçenekleri dışında endoskopik kistogastrostomi gibi çözümler mevcut.
Pankreasın kistik neoplazileri müsin üretmeyen ve üreten iki ana sınıfa ayrılmakta. Seröz kistadenomlar müsin üretmeyen iyi huylu oluşumlardır. Mevcut radyolojik tetkikler sayesinde diğer kistik oluşumlardan ayırımı kolaylaşmıştır; ancak halen bir kısım hastalar tanısal tereddüt nedeni ile ameliyat olabilmekte. Çok seyrek olarak bu lezyonlardan seröz kistadenokarsinom denen kötü huylu tümör gelişebildiği bildirilmiştir.
Müsinöz kistik neoplazi çoğu zaman kadınlarda görülüp pankreas bezinin gövde ve kuyruk kısımlarında görülür. Bu tür kistik oluşumlar tüm kistik lezyonların yaklaşık %50’sini oluşturmaktadır. Pankreatik kanalın mukoza (iç döşeme) kaynaklı anormal hücrelerden müsin salgılanması ana sıkıntıdır. Bu oluşumlar kanser öncüsü sayıldığından cerrahi tedavi önerilir.
İntraduktal papiller müsinöz neoplazi müsin üreten ancak bir önceki patolojiye göre farklı seyre ve patolojik özelliklere sahip olan tümördür. Pankreas kanserinin öncüsü olarak da bilindiği gibi cerrahi tedavi önerilir. Tanısı radyolojik tetkiklerle (BT, MR) birlikte endoskopik tetkikler (ERCP, endo-ultrasonografik inceleme) sayesinde konulur.
Pankreas tümörleri için lokal enükleasyon, distal pankreatektomi, Whipple prosedürü ve total pankreatektomi gibi cerrahi işlemler uygulanmaktadır. Bu bölgenin cerrahisi özel anatomi ve fonksiyonları nedeni ile spesifik yaklaşım ister. Bir kısım ameliyatlarda laparoskopik yöntemler güvenli bir şekilde uygulanırken (pankreas gövdesi, kuyruğunda bulunan yeri net olarak saptanan oluşumlar) diğerlerinde ise mümkün olmayabilir (lokal ileri tümörlerde veya yeri net olarak saptanamayan tümörlerde).
Pankreas kanseri pankreas bezinin tüm kötü huylu tümörlerinin %95’ini oluşturmaktadır. Agresif bir hastalık olup sadece %10-20 vakasında erken tanı konulup ameliyatla tedavi söz konusu olabilir. Çoğu vakada Medikal Onkoloji tarafından değerlendirilen hastaya ilaç tedavisi ve bazı rahatlatıcı (palyatif) cerrahi tedaviler önerilir.
Ampuller kanser duodenum (on iki parmak bağırsak) içine safra yolunun açıldığı noktadan kaynaklanan kötü huylu tümöre denir. Bu kanser kötü huylu olmakla birlikte erken evrede tıkanma sarılığı yaptığı için erken saptanır ve çoğu zaman cerrahi olarak tedavi edilebilir durumdadır.
Pankreatik nöroendokrin tümörler hormon salgılayan aktif ve aktif olmayan tümörler olarak sınıflandırılabilir. Salgıladıkları hormon türüne göre semptomları değişebilir – kan şekeri düşüklüğü, şeker hastalığı, diyare, cilt döküntüleri, mide ülserleri en sık rastlanan semptomlardır. Çoğu nöroendokrin tümör insülin (insulinoma) ve gastrin (gastrinoma) salgılar. İnsulinoma %90 vakalarında iyi huylu ve pankreas bezindeki yeri saptanınca cerrahi ile tedavi edilen tümördür. Gastrinoma (Zollinger-Ellison sendromu) dirençli gastrit ve mide ülseri yapan tümör olup %25 vakalarında MEN1 sendromu kapsamında değerlendirilen (aynı anda hipofiz, paratiroid bez ve pankreas tümörleri görülür) genetik mutasyona bağlı bir tümördür. Organdaki yeri tespit edilince ameliyat edilir. Daha seyrek görülen glükagonoma (kan şekeri yüksekliği, diyabet ve cilt döküntüleri yapar), VİPoma (şiddetli sulu ishaller) ve somatostatinoma (son derece istikrarsız ve çeşitli klinik tabloya sebep olur) gibi tümörler çok daha seyrek görülür. Tespit edilmesi ve cerrahi tedavileri oldukça güç olup ileri tetkik gerektiren tümörlerdir.